Öğle Uykusu ya da Kaylule

Öğle Uykusu ya da Kaylule

Günboyu çalışan ve sürekli faal durumda olan insanın belli vakitlerde, özellikle öğleyin uyuması yaradılışından gelen, tabiî bîr hâldir. Acaba insanın-hele beton yığını, elektrik ağı ve gürültünün arasında yorgun düşen günümüz insanının-günboyu yoğun bir şekilde çalıştıktan sonra geceleyin rahat bir şekilde uyuması sağlık açısından yeterli midir?! "Hayır!" diyor Max Planck Enstitüsü Uyku Araştırma Dalı uzmanları ve psikologlar...

"Araştırma sahası olarak öğle uykusu ha..! Yakın tarihe kadar Avrupa'da pek çok tıb uzmanı, biyolog ve diğer bilim adamları bu konu hakkındaki araştırmaları gördüklerinde kaşlarını çatıyorlardı. Uzun bir zaman sadece gece uykusu muhtelif cihetleriyle ilmen yazıldı, çizildi. Doğu kütüphanelerinde yıllar önce bu ve buna benzer mevzular üzerimle pekçok araştırma yazıları mevcut olduğu halde bu ihmalkârlığımız, bizim gibi bilim ve teknolojide ilerlemeler kaydetmiş toplumlar için tıp adına ciddi bir eksikliktir..!" diyor Dr. Jürgen Zulley. Üzerinde yoğun çalışmalarda ve gözlemlerde bulunan ilim adamları nihayet şu ortak kanaate vardılar: Fıtriliği kat'i olarak anlaşılan öğle uykusu, insan sağlığı ve zindeliği açısından büyük rol üstlenmektedir...

Vakit öğleden sonra iki civarıydı.. Öğle tatili gelip geçmişti. Ülke genelinde tanınmış ilmî ve edebî bir derginin iş merkezinde, yaz sıcağı ve öğle yemeğinin de vermiş olduğu bir gevşeme ve mahmurluk hâli personellerin yüzlerinden okunmaktaydı. Göz kapakları hafif hafif kapanma eğilimi göstermekte ve esnemenin de önü alınamamaktaydı. Bazı dergi yazarları; "Bu vakitlerde sanki harfler gözümüzün önünden kayıp gidiyor, dikkatimizi toplamakta zorla-nıyoruz, acaip bir ağırlık çöküyor üstümüze..." diyerek, öğle uykusunun bu vakitlerde insanın yorgunluğunu giderici, vücut aktivitesini düzenleyici ve beyin mekanizmasına canlılık verici bir huzur iklimi olduğunu ifâde ediyorlardı. Binâenaleyh, vücut mekanizmasını böylesine harikulade bir şekilde hazırlayıp düzenleyen çok yüksek bir kudretin varlığı mevzubahistir ki, O da Allah'tır..!

Max Planck Enstitüsünde uyku araştırmacısı vazifesini yürüten Dr. Zulley, iş yerlerinde çalışanlar üzerinde yaptığı gözlemlerinin ışığında laboratuvarda da aynı ortam muhafaza edilmek suretiyle öğle uykusu üzerinde araştırmalarda bulundu. Bu araştırma ve gözlemlerin gelişimini Dr. Zulley'den dinleyelim: "Laboratuvarda son derece sessizlik hâkim. Gözlemimiz için kullanılan şahıs gürültüden uzak, rahat ve derin bir şekilde uyumakta, böylece öğle yorgunluğunu gidermeye çalışmaktadır. Burada çalışır durumda olan sadece EEG (Elektroensefalografi) cihazıdır.

Deneğin vücudunun belli merkezlerine bağlanan ölçüm cihazı kasların gerilimini, ha-reketlerini ve tansiyonu kontrol etmekte, elektrotlar ise beyin dalgalarını ve göz hareketlerini kaydetmektedir.Vücut ısısı da bir taraftan izlenmektedir.İki saat kadar süren bu gözlemin neticesinde elde edilen 80 m.lik kompüter dökümanları bize şunu fısıldıyordu:Öğle uykusu insanın kalbini, beynini,ruhunu,hasılı umum vücut mekanizmasını ayarlayan ve yoluna koyan tabii bir hadisedir...İşte bunlar,fıtriliğini kat'i olarak kabul ettiğimiz öğle uykusunun uyku ritimlerinin temelini oluşturmaktadır...

Gözlem yapılan vakitte uykuyu kaçırıcı veya bozucu haller,yani kitap okuma,sigara,alkol,kahve vs. kesinlikle mevcut değildir. Uykudan uyanan deneğimiz: "Ooh! Kendimi kuş gibi hafif hissediyorum..." diyerek dinçliğini ve zindeliğini dile getirir. Öğle uykusunda gece uykusuna nazaran daha düzenli ve sükûnetti bir ritim hâkimdir. Beynimiz bu zaman zarfında sakin ve dinlenmiş bir hâl alır, ancak bu uyku esnasında da aktivitesini devam ettirir".

Uyku araştırmacısı Jim Horne ise vücut ritminin bir işareti olarak vücut sıcaklığını kullandı. Deneğin vücut sıcaklığı, zihnî kabiliyete paralel olarak gündüz yükseliyor, gece düşüyordu. Öğleden sonra zinde ve hafif, sabahın erken saatlerinde ise yarı uyur durumda oluyorlardı.

Zürich Üniversitesinin Farmakoloji (Eczacılık) Enstitüsünde uyku ritmi, davranışları ve psikolojik yönleriyle memeli hayvanlar üzerinde araştırma yapan İrene Tobler; köpeklerin, farelerin, maymunların ve atların öğle vaktinde, hemen yemek sonrasında 15-20 dk. hatta yarım saat kadar uyukladıklarını (kestirdikleri) müşahede etmiştir. "Ancak hayvanların bu uyku hallerini engelleyici ve strese sebebiyet verici durumlar da mevcuttur, o da açlık, korku ve huzuru kaçırıcı gürültülerdir'" diyor araştırmacı Tobler. Biz insanlar için de benzer durumlar geçerlidir. Binâenaleyh öğle uykusunu zoraki bastıran bu stres yüklü ve konsantrasyonu bozucu hâdiselerin yani-sıra yoğun çalışma, iş-güç hâli ve bu kısacık boş vakti başka şeylerle doldurma (yeme-içme, gezme, dedikodu vs.) gibi hususlar da aksi tesirini göstermektedir.

Öğle uykusu ritmi ve hareketler bebekler ve küçük çocuklar üzerinde daha kolay müşahede edilmektedir. Çünkü bunlarda henüz düzenli gece veya gündüz uyku ritimleri oturmuş değildir. Hususiyle süt çocuklarının-her ne kadar anne-babalar ıstırab duysalar da -geceleri düzenli bir şekilde uyumamaları, buna mukabil ise gündüzleri sık sık uyuklamaları normal kabul edilmektedir. Zamanla çocuğun yaşı ilerledikçe gece uykusu düzenliliğine kavuşur, ancak gündüz uykusunun (öğle uykusu) peşini de bırakmaz; bu, öğleleri sürekli esneme, hırçınlık, göz dalması, gevşeme gibi tabiî reaksiyonlarla kendini belli eder.

Bu teze aynen katıldığını açıklayan Florida Üniversitesi Psikoloğu Wilse Webb, devamla: "Çocuk büyüdükçe devamlı uyumayı, yâni uyku müptelâlığını terketmeye başlar. Eğer çocuk ilk zamanlar gündüzleri iki-üç defa uykuya dalıyor idiyse, artık zamanla bunu günde bir defaya indirmesini öğrenir ki, zaten insana, yaratılırken doğumundan ölümüne kadar katettiği ömrü-nün her zaman diliminde vuku bulacak bütün güzel-çirkin, müspet-menfi hâdiseler bir program dahilinde takdim edilmiştir...” diyor. Her bir hâdisede de mutlak bir hikmet vardır. Bu zaviyeden baktığımızda kainatta, yeryüzünde, insanda, hayvanda, hâsılı canlı-cansız herşeyde alabildiğine bir güzellik, harikuladelik, ahenk ve ibretlerle dolu nizam-intizam olduğunu aynelyakin müşahede edebiliriz.

İnsan ihtiyarlık devresinde gece uykusuna az, gündüz uykusuna daha çok eğilim gösterir. Bu devrede uyku süresi kısa olmakla beraber, sık aralıklarla vuku bulur. Günboyu azamî üç-dört defa uyku bastırıverir. Uzmanlar bunun iki sebebi olabileceğini savunuyorlar: Yaşlılarımız ya çok kötü bir gece geçiriyorlar veya hiç uyku uyuyamıyorlar ki, dolayısıyla öğle uykusuyla bunu düzeltmeye çalışıyorlar; ya da hayatları boyunca iş veya başka şeyler yüzünden vakit bulamadıkları ve karşı koydukları öğle uykusunun lezzetini doyasıya almak istiyorlar. Ancak şunu hemen belirtelim ki, "Rüyalarımızın Esrarı" adlı bir yazıda da ifâde edildiği gibi gece uykusunda yaşlılarda solunum ve kan dolaşımı düzensizliği ortaya çıkmaktadır. Zaten bundan dolayı geceleri az, gündüzleri de normal uyku haliyle hemhal oluyorlar...

Peki, yaşlılarımızın "vazgeçilmez şekerleme" dedikleri, işyerlerinde çalışanların gafletten kurtulamadıkları ve yavrularımızın hiç vazgeçemedikleri bu öğle uykusu acaba nereden kaynaklanmaktadır? "İnsandaki biyolojik iç saat!" diyor uzmanlar. Öğleden sonra saat iki-dört arasında, vücut ısısının azamî dereceye ulaştığı vakitte insan yorgun düşer ve gaflet bastırı-verir. Bu vakitte mutlak istirahate ihtiyaç vardır. Uyku şart değildir, diyen ilim adamları da mevcuttur. Hiç olmazsa çalışanlar işlerini bir müddet bırakıp, bu monotonluktan kurtulup, uyumasalar da sessiz bir ortamda istirahat edip, tefekkür etmeliler ki, yeniden ilk zindeliklerine ve dinamikliklerine kavuşabilsinler. Öğleyin iki saat kadar uyuyarak istirahat eden kişi dinçleşmiş ve azamî oniki saate denk olan uyku eğilimini ve gafleti bastırmış olmaktadır.

Dikkat edin! Trafik kazalarının riski bu vakitlerde daha yüksektir, trafik canavarı bu saatlerde daha çok kol gezer. Kazaların % 23'ü hep bu esnada vuku bulmaktadır. İş kazaları, hatalar ve daha birçok riskler, zararlar bu vakitlerde daha yoğun olmaktadır; mesleğinde en mahir ve usta olan bir marangoz, mimar, bankacı, ressam, spiker ve aşçı bile yanlışlıklar ve hatalar yapabilmektedirler. Binâenaleyh insan, fıtrî sese kulak vermeli; yorgunluk çöktüğünde kısa süre de olsa istirahat etmelidir ki, sağlık ve ekonomik açıdan menfilik zuhur etmesin! Uzmanlar, en büyük riski taşıyan pilotların, doktorların ve nöbetçilerin öğleyin az da olsa kestirebildiklerinde, kaza riskinin çok çok azaldığını gözlemlemişlerdir.

Kavurucu, sıcak bir iklîmin hüküm sürdüğü Ortadoğu ve Asya ülkelerinde güneş tam tepede olduğu vakitte (öğle vakti), iş ve ticaret hayatı en düşük seviyeye inmektedir. Özellikle Ekvatorun hemen kuzeyinde ve güneyinde 45 C'ye varan bunaltıcı sıcakların hâkim olduğu ülkelerde yaşayan yaklaşık dört milyar insan için Öğle uykusu artık hayatlarının vazgeçilmez bir parçası olmuştur.

Öğle uykusu, beden ve ruh sağlığı açısından gece uykusuna göre daha müessirdir. Öğle uykusu, gece kalkmaya yardımcı olduğundan sünnet olduğu gibi, aynı zamanda hem ömrün, hem de rızkın artmasına vesile olmaktadır. Çünkü yarım saat öğle uykusu (kaylûle) iki saat gece uykusuna denk gelmektedir. Demek, ömrüne her gün bir buçuk saat ilâve ediyor. Rızık için çalışma müddetine yine birbuçuk saati ölümün kardeşi olan uykunun elinden kurtarıp yaşatıyor ve çalışma zamanına ilâve ediyor (1).

Batılı bilim adamlarının yeni keşfettiği bu hakikat Yüce Rehber'in (sav) hayatında yer almaktadır. O'nun (sav), gece kalkmayı kolaylaştırmak için ümmetine öğleyin bir miktar uyumayı tavsiye ettiğini (2) ve kendisinin de devamlı olarak öğleden sonra bir miktar uyuduğunu (3) hattâ çoğu kez askerî harekât esnasında bile öğle uykusunu terk etmediğini (4) görmekteyiz.

Demek âlemlere rahmet olarak gönderilen O Zât (sav), beşeri ihtiyaçların giderilmesinde bile İlâhî mesajlarla hareket ediyor, rahmet olarak gönderildiğini bütün davranışlarında isbat ediyor. İnsanlığın saadeti O'nun sünnetine uymakla mümkün olacaktır. Bu hususta Yüce Yaratıcının "Sizin için Resûlullâh'ın hayatı en güzel nümûne-i imtisaldir" (5) teminâtı yetmez mi?

Hasan-ı Basrî gündüzleri, çarşıda milletin patırdı ve gürültülerini duyunca : "Bunlar gündüz uykusuna yatmıyorlar, bu gece hayır gecesi olamaz" derdi (6). Herhalde az-çok batı biliminin ne kadar ileri seviyede (!) olduğu müşahede edilebilmektedir. Ümit ediyoruz ki ,kendi dinamik aydınlarımız ve ilim adamlarımız da batılılara "aman durun, sizin eriştiğiniz noktalara ulaşamıyoruz, yardımcı olun..!" dedirtecek en ileri seviyeye ulaşacaklar ve en üstün vasfa sahip çıkacaklardır...

Aydın Boz / İnceleme

DİPNOTLAR:
1. Büdiüz-zaman, Lemalar, sh. 258.
2. İbn Mâce, Sıyam, 22, No: 1693.
3. Buhârî, İstizan kısmı, 16,41; Müslim, Cuma, 30.
4. Müslim, fezâil kısmı, 13, no: 843; Ahmed b. Hanbel, 3/311.
5. Ahzâb(33),21.
6. M. Sofuoğlu, S. Buhârî ve Terc. 13, sh. 6226.
Top