Tabirsiz rüyalarda kaybolduk
Tabirsiz rüyalarda kaybolduk
Bu ten candan geçmeden gülüm, bu dünyadan göçmeden,
gel seninle bir rüya görelim, güzel bir rüyamız olsun.
Güzel bir rüyadan sonra gülümseyerek uyanmak kadar kalbe ferahlık bağışlayan kaç nimet bahşedilmiştir kişioğluna ve güzel rüyaların görüldüğü kaç gece nasip olur ömürde bir kula?!.. Rüya ki Emin Sevgililer üzerine görülür, vahiylerden bir vahiy; ilhamlardan bir ilhamdır. Taşıyabilen kalbe aşk olsun!..
Kutlu bir rüya görmek için kaç geceler feda edilir, ve kaç gündüzlerin şeb–i yeldaya uğrar yolu; hiç düşündünüz mü? Bir istiharenin rengi kadar hafif; bir rehberin muştusu kadar aziz değil midir onlar?!..
Damar damar kelam eker güzel rüyalar dünyamıza, kırklar diliyle dilekler tutarlar. Yüreklerin ta ortasında kutlu çağa and içerek gelir şeker–şerbet lezzetler, ve Nebi’ye Sıddîk, Mevlana’ya Şems oluverir. Hilalin ucuna şehadet yıldızları kondurup aşina dualarda perdelenen hakikati gösterir onlar bize. Dalgalar üstünde bir kaptan–ı deryaya Preveze’yi muştular serdin balıklarınca; ve Çakya Muni’ye Himalayalarda zafer gösterir. Ve Bilal’in ezanlarına karışan nal seslerinden Murad Hüdavendigar’a münacat olarak yağar sonra.
Avcıyı ceylanlar vurur güzel rüyalarda, güller bülbüle medhiye okur. Güzel bir rüya görmek için geceler sevinçle gecelere eklenir ve bir rüya mestliğiyle asırlarca beklenir. Sevgili’yi göreceği rüyanın sevinciyle gözüne uyku girmeyen aşıklar anlar bir gecenin asaletini, ve gördüğü kadarıyla can verir uğrunda. Kalbinde yarası kanayanların da, canı canana adayanların da bir bimarhaneye uğrar yolları rüyalarda, ve tuz yiyenin buğu buğu berrak sular serpilir üstüne. Bozbulanık seller uğrar bir çölün rüyasına da, karanlıklara güneş olur İbrahim’i yakmayan ateşin serinliği. Ayaklarına mayınlar giyen delikanlılar koşar serhadlere, beyni akreplerce oyulan fikirler süzülür yalın huzmelerde.
Dublörsüz oynanan filmin son karesinde bir kahraman yaratırdı eskiden rüyalarımız, ve Levnî Sarayburnu’nda minyatür çizerken Galip Dede Galata’da yazardı na’tını. Sinan’ın rüyası Selimiye idi, ve Itrî bir rüyada besteledi tekbiri.
Sonra; toprak olmak için acele eden yiğitler hep bir rüyanın peşine takılıp gittiler bu illerden, sırlarını er meydanlarına gömdüler. Ar deyip gül koklayanlarla kar deyip sel saklayanlar bir rüyaya üftade düştüler. Kalplere kayıt çizen söz sultanları üretti lambalarda yaprak yaprak parlayan alevleri ve son sözün en zarifini rüyalardan devşirdiler. Oysa ne gerek vardı sözlere, onlar anlatamayacak, biz anlayamayacak olduktan sonra...
Şimdi rüyalarımız var, tabirlerini bilemediğimiz; bıçak sırtı kadar keskin, kıl köprüler kadar ince. Ateş denizlerinde mumdan gemilerle gezinmedeyiz artık, ve rehin bırakılmada soysuz gerçeklere kutlu düşler. Şehitlerin kalpleri kadar açık umulan rüyalarımız, şehitlerin gözleri kadar kapalı şimdi. Nice zaman var ki kirli aynalarda karnavallara mahkum fesleğenlerle mazlum menekşeleri şiir yapan uykular bölünüyor kâbuslarla. Heykel bakışlar artarak yaklaşan dilemmalarda tuzağa düşürülüyor, ve düşüncelerin üzerine tabaka tabaka kurumlar yağıyor. Rüyasını yitiren gelinler ekmeğini deniz suyuna banarak doyuyorlar, ve güzel dünyalara doğacak bebekler çirkin dünyalarda zulüm soluyorlar.
Ne ulvi rüyalarımız vardı bizim, ne yüce rüyalarımız!. Ve bir gün, mazmun manayı terk edip gitti. Çıldırmanın serbest ve cömertçe paylaşıldığı rüyalara sahibiz şimdi, kâbus ve karabasanlarla büyütülen rüyalara.
gel seninle bir rüya görelim, güzel bir rüyamız olsun.
Güzel bir rüyadan sonra gülümseyerek uyanmak kadar kalbe ferahlık bağışlayan kaç nimet bahşedilmiştir kişioğluna ve güzel rüyaların görüldüğü kaç gece nasip olur ömürde bir kula?!.. Rüya ki Emin Sevgililer üzerine görülür, vahiylerden bir vahiy; ilhamlardan bir ilhamdır. Taşıyabilen kalbe aşk olsun!..
Kutlu bir rüya görmek için kaç geceler feda edilir, ve kaç gündüzlerin şeb–i yeldaya uğrar yolu; hiç düşündünüz mü? Bir istiharenin rengi kadar hafif; bir rehberin muştusu kadar aziz değil midir onlar?!..
Damar damar kelam eker güzel rüyalar dünyamıza, kırklar diliyle dilekler tutarlar. Yüreklerin ta ortasında kutlu çağa and içerek gelir şeker–şerbet lezzetler, ve Nebi’ye Sıddîk, Mevlana’ya Şems oluverir. Hilalin ucuna şehadet yıldızları kondurup aşina dualarda perdelenen hakikati gösterir onlar bize. Dalgalar üstünde bir kaptan–ı deryaya Preveze’yi muştular serdin balıklarınca; ve Çakya Muni’ye Himalayalarda zafer gösterir. Ve Bilal’in ezanlarına karışan nal seslerinden Murad Hüdavendigar’a münacat olarak yağar sonra.
Avcıyı ceylanlar vurur güzel rüyalarda, güller bülbüle medhiye okur. Güzel bir rüya görmek için geceler sevinçle gecelere eklenir ve bir rüya mestliğiyle asırlarca beklenir. Sevgili’yi göreceği rüyanın sevinciyle gözüne uyku girmeyen aşıklar anlar bir gecenin asaletini, ve gördüğü kadarıyla can verir uğrunda. Kalbinde yarası kanayanların da, canı canana adayanların da bir bimarhaneye uğrar yolları rüyalarda, ve tuz yiyenin buğu buğu berrak sular serpilir üstüne. Bozbulanık seller uğrar bir çölün rüyasına da, karanlıklara güneş olur İbrahim’i yakmayan ateşin serinliği. Ayaklarına mayınlar giyen delikanlılar koşar serhadlere, beyni akreplerce oyulan fikirler süzülür yalın huzmelerde.
Dublörsüz oynanan filmin son karesinde bir kahraman yaratırdı eskiden rüyalarımız, ve Levnî Sarayburnu’nda minyatür çizerken Galip Dede Galata’da yazardı na’tını. Sinan’ın rüyası Selimiye idi, ve Itrî bir rüyada besteledi tekbiri.
Sonra; toprak olmak için acele eden yiğitler hep bir rüyanın peşine takılıp gittiler bu illerden, sırlarını er meydanlarına gömdüler. Ar deyip gül koklayanlarla kar deyip sel saklayanlar bir rüyaya üftade düştüler. Kalplere kayıt çizen söz sultanları üretti lambalarda yaprak yaprak parlayan alevleri ve son sözün en zarifini rüyalardan devşirdiler. Oysa ne gerek vardı sözlere, onlar anlatamayacak, biz anlayamayacak olduktan sonra...
Şimdi rüyalarımız var, tabirlerini bilemediğimiz; bıçak sırtı kadar keskin, kıl köprüler kadar ince. Ateş denizlerinde mumdan gemilerle gezinmedeyiz artık, ve rehin bırakılmada soysuz gerçeklere kutlu düşler. Şehitlerin kalpleri kadar açık umulan rüyalarımız, şehitlerin gözleri kadar kapalı şimdi. Nice zaman var ki kirli aynalarda karnavallara mahkum fesleğenlerle mazlum menekşeleri şiir yapan uykular bölünüyor kâbuslarla. Heykel bakışlar artarak yaklaşan dilemmalarda tuzağa düşürülüyor, ve düşüncelerin üzerine tabaka tabaka kurumlar yağıyor. Rüyasını yitiren gelinler ekmeğini deniz suyuna banarak doyuyorlar, ve güzel dünyalara doğacak bebekler çirkin dünyalarda zulüm soluyorlar.
Ne ulvi rüyalarımız vardı bizim, ne yüce rüyalarımız!. Ve bir gün, mazmun manayı terk edip gitti. Çıldırmanın serbest ve cömertçe paylaşıldığı rüyalara sahibiz şimdi, kâbus ve karabasanlarla büyütülen rüyalara.
Uyku ve Rüya
- Gece için küçük, hayat için büyük bir adım: Rüyalar
- Güzel rüyalar görmek için bir demet gül kokla!
- Hakikat âlemine açılan gizli pencere: Rüya
- Rüya ile amel edilir mi?
- Rüya Körleşmesi
- Rüyada iken ruh cesetten ayrılır mı?
- Rüyaları hep kadınlar görür...
- Rüyalarımız
- Sanat uykuda yakalandı
- Tabirsiz rüyalarda kaybolduk
- Yusufun Birinci Rüyası