Rüyada iken ruh cesetten ayrılır mı?
Rüyada iken ruh cesetten ayrılır mı?
Efendimiz, hususiyle ahir zamanda çok sadık rüyalar görüleceğini ifade buyururlar. Nübüvvetten uzaklaşıldığı, mânâ âleminde tatmin edecek şeyler azaldığı böyle bir dönemde insanlar rüyalarda teselli olurlar.
Rüya, âlem-i misale açılan menfez ve kapılardan, misal âlemine ait temessülatı seyretmek demektir. Rüya, şehâdet âleminden alakası kesilen insanın, kendisini tenteneli bir perde gibi çepeçevre saran bir çeperin aralıklarından, âlem-i misale doğru nazarını çevirmesi ve nazarına misal ve berzah âleminden bir kısım levhalar aksetmesinden ibarettir. Ancak her rüyada böyle olmayabilir. Mesela, şuur altı hadiselerin rüyalara aksedişi böyle değildir. Siz, bir hadisenin tesirinde kalırsanız, mütemadiyen rüyada onu görürsünüz. Susayan bir insanın kendisini, çağlayanların kenarında, aç bir insanın kendini ekmek fırınında görmesi bu kabildendir. Bazen de bir kısım müheyyiç hadiseler, o türden görüntülere sebebiyet verebilirler. Öyle ki insanın yaşadığı bir kısım olaylar belli kalıplarla rüyalarda da devam ederler. İnsan bunları adeta görme mecburiyetinde kalır gibi olur. Bunların da bir hakikati yoktur ve bu görüntüler hiçbir manaya delalet etmez. Biz bu iki sınıfı, -Kur'an-ı Kerim'deki ifadesiyle- "Adğasü ahlâm- karışık düşler" içinde mütalaa ediyoruz. (Bkz. Yusuf Sûresi, 12/44) Bu kategoride mütalaa edilen bir tür daha vardır ki, onlar apaçık şeytan ilkaâtıdır.
Bunlardan başka bir de, istikbale ait bir kısım hadiselere dair insanın gördüğü rüyalar vardır ki, zamanı geldiğinde bunlar birer birer zuhur eder. Ehl-i keşif ve şühud bunları yakazaten (uyku hali olmaksızın), bizim gibi avam halk ise rüyalarında görürler. Efendimiz, hususiyle ahir zamanda çok sadık rüyalar görüleceğini ifade buyururlar. Nübüvvetten uzaklaşıldığı, mânâ âleminde tatmin edecek şeyler azaldığı böyle bir dönemde insanlar rüyalarda teselli olurlar. Öyle de olsa ahir zamanda müminlerin gördüğü rüyaların çoğu sadıktır. Aslında, olmuş-olacak her şey belli sembollerle âlem-i misalde mevcuttur. Buna temessülat (misal âlemi) ve daha ötesine de âyân-ı sâbite denilmektedir.
Rüyada ruh bedenden ayrılır mı?
Rüyada ruh bedenden ayrılır mı meselesine gelince; ruh, madde gibi belli bir yeri ihraz etmez. Madde, boşlukta bir yer işgal eden veya Newton'un görüşüne göre yer çekimine tabi olan hacimli bir şeydir. Ruh ise bütün bunlardan müberradır. Çünkü o, âlem-i halka değil âlem-i emre aittir. Avamca anlayışımızla ifade edecek olursak, ruh, Cenab-ı Hakk'ın "kün" demesiyle olan bir varlıktır; görüp kavrayacağımız, yakalayıp tutabileceğiniz bir şey değildir. O, şuurlu bir kanundur ve bir manada hayyizden (vüs'at, mekan, yön) müstağnidir. Bir anda değişik yerlerde temessül edebilir. Tıpkı bin aynayı güneşe mukabil tuttuğunuz zaman bu aynalar içinde güneşin temessülünü gördüğünüz gibi, ruhu da, nuraniyeti ve ruhaniyeti itibarıyla bin insanın mir'at-ı ruhunda görmek mümkündür. Ama bu her zaman böyle olur demek de değildir. O, dilediğinde olur. Onun için Efendimiz bir gecede belki bir milyon insanın rüyasına girer ve onlara temessül eder. Bu açıdan, ruhun bedenden ayrılması meselesi bahis mevzuu değildir. Kur'an, uykuya "sübât" demektedir (Bkz: Nebe Sûresi, 78/9) ki, o da, değişik faktörlerden ötürü bünyeye adem-i merkeziyet havasının hakim olması ve dinlenmek üzere, seni uyutmayan ve gözlerini açık tutan mekanizmanın devreden çıkmasından ibarettir. Ne var ki, bu durumda da ruh, bedenle alakasını kesmemektedir. Çünkü beden hâlâ bütün fonksiyonlarını icra etmekte ve teneffüsünü sürdürmektedir.
Öyleyse rüya halindeyken ruhun çıkması bahis mevzuu değildir. Uykuyla insanın gözleri âlem-i şehadete kapandığı için, bu defa ruh, âlem-i gayba açılan gözlerle âlem-i misali müşahede etmektedir.
Evet, ruhu iyi anlarsak rüya halindeyken onun bedenden ayrılmadığını da anlamış oluruz.
Rüya, âlem-i misale açılan menfez ve kapılardan, misal âlemine ait temessülatı seyretmek demektir. Rüya, şehâdet âleminden alakası kesilen insanın, kendisini tenteneli bir perde gibi çepeçevre saran bir çeperin aralıklarından, âlem-i misale doğru nazarını çevirmesi ve nazarına misal ve berzah âleminden bir kısım levhalar aksetmesinden ibarettir. Ancak her rüyada böyle olmayabilir. Mesela, şuur altı hadiselerin rüyalara aksedişi böyle değildir. Siz, bir hadisenin tesirinde kalırsanız, mütemadiyen rüyada onu görürsünüz. Susayan bir insanın kendisini, çağlayanların kenarında, aç bir insanın kendini ekmek fırınında görmesi bu kabildendir. Bazen de bir kısım müheyyiç hadiseler, o türden görüntülere sebebiyet verebilirler. Öyle ki insanın yaşadığı bir kısım olaylar belli kalıplarla rüyalarda da devam ederler. İnsan bunları adeta görme mecburiyetinde kalır gibi olur. Bunların da bir hakikati yoktur ve bu görüntüler hiçbir manaya delalet etmez. Biz bu iki sınıfı, -Kur'an-ı Kerim'deki ifadesiyle- "Adğasü ahlâm- karışık düşler" içinde mütalaa ediyoruz. (Bkz. Yusuf Sûresi, 12/44) Bu kategoride mütalaa edilen bir tür daha vardır ki, onlar apaçık şeytan ilkaâtıdır.
Bunlardan başka bir de, istikbale ait bir kısım hadiselere dair insanın gördüğü rüyalar vardır ki, zamanı geldiğinde bunlar birer birer zuhur eder. Ehl-i keşif ve şühud bunları yakazaten (uyku hali olmaksızın), bizim gibi avam halk ise rüyalarında görürler. Efendimiz, hususiyle ahir zamanda çok sadık rüyalar görüleceğini ifade buyururlar. Nübüvvetten uzaklaşıldığı, mânâ âleminde tatmin edecek şeyler azaldığı böyle bir dönemde insanlar rüyalarda teselli olurlar. Öyle de olsa ahir zamanda müminlerin gördüğü rüyaların çoğu sadıktır. Aslında, olmuş-olacak her şey belli sembollerle âlem-i misalde mevcuttur. Buna temessülat (misal âlemi) ve daha ötesine de âyân-ı sâbite denilmektedir.
Rüyada ruh bedenden ayrılır mı?
Rüyada ruh bedenden ayrılır mı meselesine gelince; ruh, madde gibi belli bir yeri ihraz etmez. Madde, boşlukta bir yer işgal eden veya Newton'un görüşüne göre yer çekimine tabi olan hacimli bir şeydir. Ruh ise bütün bunlardan müberradır. Çünkü o, âlem-i halka değil âlem-i emre aittir. Avamca anlayışımızla ifade edecek olursak, ruh, Cenab-ı Hakk'ın "kün" demesiyle olan bir varlıktır; görüp kavrayacağımız, yakalayıp tutabileceğiniz bir şey değildir. O, şuurlu bir kanundur ve bir manada hayyizden (vüs'at, mekan, yön) müstağnidir. Bir anda değişik yerlerde temessül edebilir. Tıpkı bin aynayı güneşe mukabil tuttuğunuz zaman bu aynalar içinde güneşin temessülünü gördüğünüz gibi, ruhu da, nuraniyeti ve ruhaniyeti itibarıyla bin insanın mir'at-ı ruhunda görmek mümkündür. Ama bu her zaman böyle olur demek de değildir. O, dilediğinde olur. Onun için Efendimiz bir gecede belki bir milyon insanın rüyasına girer ve onlara temessül eder. Bu açıdan, ruhun bedenden ayrılması meselesi bahis mevzuu değildir. Kur'an, uykuya "sübât" demektedir (Bkz: Nebe Sûresi, 78/9) ki, o da, değişik faktörlerden ötürü bünyeye adem-i merkeziyet havasının hakim olması ve dinlenmek üzere, seni uyutmayan ve gözlerini açık tutan mekanizmanın devreden çıkmasından ibarettir. Ne var ki, bu durumda da ruh, bedenle alakasını kesmemektedir. Çünkü beden hâlâ bütün fonksiyonlarını icra etmekte ve teneffüsünü sürdürmektedir.
Öyleyse rüya halindeyken ruhun çıkması bahis mevzuu değildir. Uykuyla insanın gözleri âlem-i şehadete kapandığı için, bu defa ruh, âlem-i gayba açılan gözlerle âlem-i misali müşahede etmektedir.
Evet, ruhu iyi anlarsak rüya halindeyken onun bedenden ayrılmadığını da anlamış oluruz.
Uyku ve Rüya
- Gece için küçük, hayat için büyük bir adım: Rüyalar
- Güzel rüyalar görmek için bir demet gül kokla!
- Hakikat âlemine açılan gizli pencere: Rüya
- Rüya ile amel edilir mi?
- Rüya Körleşmesi
- Rüyada iken ruh cesetten ayrılır mı?
- Rüyaları hep kadınlar görür...
- Rüyalarımız
- Sanat uykuda yakalandı
- Tabirsiz rüyalarda kaybolduk
- Yusufun Birinci Rüyası